İnsanoğlunun vazgeçemeyeceği bir barınma ihtiyacı bulunmaktadır. Buradan hareketle konut talebi ya da ihtiyacının doğum, evlenme, boşanma gibi demografik faktörlere bağlı olduğundan söz edebiliriz. Ticari gayrimenkul ise üretme, depolama, ticaret, alıp-satma, hizmet gibi farklı sektörlerde çoğunlukla ekonomik faktörlere bağlıdır. Yani ekonomik konjonktür iyiye gittiğinde ticari gayrimenkullere yönelik talep güçlenecek, ekonomik konjonktür kötüye gittiğinde ise ticari gayrimenkullere yönelik talep azalacak, ticari gayrimenkullerde boşluk oranı artacak, kiralar ve fiyatlar düşecektir.
Öte yandan ekonomik konjonktür kötüye gitse bile insanlar başlarını sokacak bir çatı ihtiyacından vazgeçmeyecekleri için konuta yönelik talep istikrarını koruyacaktır. Daha basitçe açıklamak istersek insanlar barınma ihtiyacından vazgeçemezler ama çalışmaktan vazgeçmek durumunda kalabilirler. Arzu etmelerine rağmen insanların çalışamıyor olması işlerini kaybetmeleri işsizlik anlamına gelir. Çalışma mekanlarına ihtiyaç azalır, işsiz insanların gelirleri de azaldığından alışveriş zayıflar. Hem üretim hem ticaret amaçlı gayrimenkullere talep azalır. Bazı işletmeler kapanır, ticari gayrimenkuller kullanıcısı kiracısız kalırlar. Yani ticari gayrimenkullerin kira getirisi sağlamadığı dönemler oluşur. Bu açıdan değerlendirildiğinde ticari gayrimenkullerin nakit akışları konutlara oranla daha çok dalgalanma gösterir.
Sonuç olarak konut ve ticari gayrimenkul arasındaki en önemli fark nakit akışlarının istikrarı ile ilgilidir. Ekonomik konjonktür den daha çok etkilenmeleri sebebiyle ticari gayrimenkullerin nakit akışları daha risklidir.